Hello Candidate
Ellis Financial Investment Limited offers the right solution for your financial needs. We are different from other creditors because we believe in customer service and we will stay with you until you get the results.
In general, we provide mortgage loans, loans to investors, loans, loans, loans, loans, business loans, personal loans, international loans, etc., with interest rates below 2%. Contact us by email:
ellisfinancialinvestment@yahoo.com
ellisfinancialinvestment@gmail.com
Apply online: http://ellisfinancialinvestment.mw.lt/
Below is the detailed information:
Your full name: ________________________
Country; _________________________
Condition: ________________________
Home address: _______________________
career: _________________________
Age: _________________________________
Purpose of loan: ___________________________
Amount required: __________________________
Loan term: _________________________
Gender: __________________________
Yours sincerely
Ellis Benson
(n) |das, nur Sg.| ความเดือดร้อน, ความลำบาก, ความเสียใจ, ความทุกข์ เช่น das Elend der Kinder in der dritten Welt = ความยากจน, ความลำบากของเด็กๆในประเทศโลกที่สาม
(adj) เกี่ยวกับพ่อหรือแม่, ของพ่อแม่ เช่น Die Beziehung zwischen Mutter und Vater kann als elterlich-partnerschaftliches Teilsystem betrachtet werden., Darum verließ ich mein elterlich Haus und das traute Geburtsland? Darum entsagt' ich der Liebe des trefflichsten Mädchens, des Vaters Treulicher Führung?
(vt) |j' appelle, tu appelles, il appelle, nous appelons, vous appelez, ils appellent| เรียก, โทร,ร้องเรียก เช่น
1° appeler à l'aide = ร้องขอความช่วยเหลือ
2° Je vais t'appeler ce soir. = ผมจะโทรหาคุณ เย็นนี้
[きゅうそう, kyuusou] (adj-t,adv-to) (arch) echoing beautifully (of the sound produced by striking together jewels or metals); beautiful (of a melody, etc.) [Add to Longdo]
Result from Foreign Dictionaries (5 entries found)
From WordNet (r) 3.0 (2006) [wn]:
EL
n 1: angular distance above the horizon (especially of a
celestial object) [syn: {elevation}, {EL}, {altitude},
{ALT}]
2: a railway that is powered by electricity and that runs on a
track that is raised above the street level [syn: {elevated
railway}, {elevated railroad}, {elevated}, {el}, {overhead
railway}]
From English-Turkish FreeDict Dictionary [reverse index] [fd-tur-eng]:
grip
1. (ped, ping) sıkı tutma
2. kavrama
3. el sıkma
4. pençe, el
5. tutak, bir şeyin tutacak yeri
6. (A.B.D.) el çantası
7. sıkı tutmak, yakalamak, kavramak: etkilemek, tesir etmek, hâkim olmak
8. manasını anlamak
9. dikkatini çekmek. gripsack (A.B.D.) yolcu çantası. come to grips with ile uğraşmak.
From English-Turkish FreeDict Dictionary [reverse index] [fd-tur-eng]:
hand
1. el
2. el gibi uzuv (maymun ayağı, şahin pençesi, Istakoz kıskacı)
3. kudret, yetki, salahiyet
4. parmak, işe karışma
5. maharet, hüner
6. el yazısı, imza
7. yardım
8. usta
9. yetki sahibi kimse
10. işçi, amele
11. taraf, yan
12. saat yelkovanı veya akrebi
13. atın yüksekliğini öIçmeye mahsus bir öIçü (on santimetre)
14. alkış
15. (iskambil) el, sıra
16. oyun
17. hevenk
18. tütün yaprağı demeti. hand and foot bütün isteklerini karşılamak üzere, el pençe divan. hands down parmağını kıpırdatmadan, ko laylıkla. hand glass el aynası
19. el büyüteci . hand grenade el bombası. hand in glove with... ile çok yakın ilişkisi olan. hand in hand el ele. hand loom el tezgahı. Hands off ! Dokunma ! Elini sürme ! Bırak ! hand organ latarna. hand running (k.dili.) sıra ile, arkası kesilme(den.) hand to hand göğüs göğüse, yumruk yumruğa . handtomouth kıt kanaat geçinen
20. ihtiyatsız, çok müsrif. Hands up ! Eller yukarı ! Davranma ! a heavy hand sertlik zulüm. all hands (den.), tekmil tayfa. an old hand at tecrübeli, usta, ehil, kurt. at first hand doğrudan doğruya, birinci elden, asıl yerin(den.) at hand yakın, yanında, el altmda . be on one's hands (görev veya sorumluluk) omuzlarında olmak
21. elinde kalmak. by hand el ile. change hands el değiştirmek, başkasının eline geçmek. clean hands suçsuzluk, masumluk. eat out of one's hand bir kimsenin elinden yemek
22. bir kimsenin fikirlerini kabul edip ona uymak
23. bir kimsenin dalkavuğu olmak. force one's hand zorla yaptırmak
24. bir kimseyi yapacağnı açığa vurmaya mecbur etmek. from hand to hand elden ele. give one's hand to bir kimse ile evlenmeyi kabul etmek. have a hand in it bir işle ilgisi olmak, bir işin içinde parmağı olmak. have one's hands full fazla meşgul olmak, zor başa çıkmak
25. başka işe vakti olmamak. in hand elde
26. hazırlanmakta
27. kontrol altında, gözaltında. in one's hands uhdesinde, elinde. keep one's hand in hünerini kaybetmemek
28. üstünde devamlı çaIışmak. Iay hands on el atmak, tecavüz etmek, yakalamak
29. takdis etmek, kutsamak. Iend veya give a hand yardım etmek, elini uzatmak. near at hand yakınında, yanı başında. off one's hands elinden çıkmış, sorumluluğu dışında. on all hands her taraftan. on hand elde
30. hazır, mevcut. on the one hand, on the other hand diğer taraftan. out of hand hemen, birdenbire
31. elden çıkmış, kontrolsüz. second hand sa- niye ibresi. show one's hand niyetini açığa vurmak. take in hand girişmek, üstüne almak. throw up one's hand ümitsizce bırakmak. turn one's hand to something bir işi ele almak. upper hand üstünlük wash one's hands of sorumluluğu üzerinden atmak, sıyrılmak. with a high hand zorbalıkla, kaba güçle.
From English-Turkish FreeDict Dictionary [reverse index] [fd-tur-eng]:
move
1. kımıldatmak, oynatmak, hareket ettirmek
2. tahrik etmek, harekete getirmek
3. satranç veya damada bir taşı usulüne göre yürütmek, oynamak
4. teşvik etmek, gayrete getirmek
5. tesir etmek, muteessir etmek
6. (tıb.) iletmek (bağırsak)
7. satmak, sattırmak
8. kımıldamak, oynamak, hareket etmek
9. göç etmek, nakletmek, taşımak
10. gitmek, yürümek
11. kalkmak, ilerlemek, ileri gitmek: düşup kalkmak, karışmak
12. teklif et- mek
13. hareket, kımıldanma
14. oynama, el
15. dama ve satrançta taş sürme
16. dama ve satrançta oynama sırası
17. tedbirli iş, tedbir
18. göç, nakil, ev değiştirme. move in eve taşımak
19. içeri girmek. move on ileri gitmek. move out evden taşşınmak, dışarı çıkmak. move heaven and earth her çareye baş vurmak. on the move hareket halinde, hiç durmaz. get a move on başlamak
20. acele etmek.
From English-Turkish FreeDict Dictionary [reverse index] [fd-tur-eng]:
stock
1. stok, depo malları
2. mevcut mal
3. satılacak mal
4. bir çiftlikte bulunan hayvanlar
5. sermaye hisseleri, hisse senedi
6. ağaç gövdesi
7. ırk, silsile, soy, nesep, nesil
8. dil ailesi
9. menşe
10. asıl
11. çorba için hazırlanan et suyu
12. hammadde
13. tüfek veya tabanca kundağı
14. top arabasının ana dingili
15. sap, kabza, el
16. (mak.) yiv kesen aletin kolu
17. üzerine aşı yapılan dal
18. aşı budağının alındığı dal
19. (iskambil) oyunculara dağıtılmayan kâğıtlar
20. tiyatro trupu ve repertuvarı. stocks (eski) tomruk (ceza)
21. gemi inşaat kızağı. stock boy satılacak malları dükkânda tanzim eden kimse. stock car yarış için gerekli değişiklikler yapılmış araba. stock company hisse senetleri çıkaran şirket
22. tiyatro trupu. stock dove yabani güvercin, (zool.) Columba oenas, stock exchange. borsa stock farm hayvan çiftliği. stock in trade dükkandaki mal, sermaye, kuvvetli taraf. stock market borsa
23. hisse senetleri fiyatlarının inip çıkması. stock taking malın mevcudunu sayma, mevcudu kontrol. in stock mevcut (mal) on the stocks (gemi) yapılmakta, inşa halinde. out of stock elde kalmamış, mevcudu tükenmiş. take stock malın mevcudunu saymak, önceden hesaplamak veya imtihan etmek .take stock in (k. dili) ilgilenmek, alâkadar olmak
24. önem vermek
25. inanmak.
แสดงได้ทั้งความหมายของคำเดี่ยว และคำผสม ได้อย่างถูกต้อง
เช่น Secretary of State=รัฐมนตรีต่างประเทศของสหรัฐฯ (ในภาพตัวอย่าง),
High school=โรงเรียนมัธยมปลาย